Translate

Benim Küçük Hikayelerim -1-

Tokat 1990

Lokantadan içeri girince gözleri boş bir masa aradı. İlerde iki kişilik boş bir masa gözüne ilişti. Arkadaşını kolundan tutup peşinden sürüklüyordu, sıkış sıkış masaların arasında insanları rahatsız etmemek için yan yan yürüdüler. Masaya vardıklarında eliyle otur işareti yaptıktan sonra kabanını hızla çıkarıp sandalyesine astı. Sandalyesine yerleşti.
-Ne alırsın?
-Sen ne istiyorsan bana da aynısından söyle.
Gözleri garsonu buldu, köşede dikilmiş garsona el sallayarak uyandırdı. Bir hışımla hareketlenen garson yanlarında bitti.
-Buyur ağabey ne alırsınız?
-İki pilav üstü kuru ve ayran ver sen bize.
Garson başıyla tamam işareti yaptıktan sonra uzaklaştı. Hasan şöyle bir etrafı kestikten sonra arkadaşına döndü:
-“Rıfat kafam allak bullak, ama bunu yapmam lazım, anlıyorsun değil mi? ”
-“Tamam Hasan”, bu sefer etrafa Rıfat bir göz gezdirdikten sonra sesinin seviyesini alçaltıp tekrar Hasan a döndü. “tamam Hasan, adamı vurdun sonra ne olacak?” Hasan lafını bölecekti ki Rıfat devam etti:
-“sonra kaç yılın içeride geçecek? Baban geri dönecek mi? Hem…”
Garson iki pilavı masaya üstünde kaydırdı. “ayranlarınız geliyor” bilgisinden sonra uzaklaştı. Rıfat devam etti:
-“Hem babanı uyarmak için silahı çıkarmış, öldürme kasıtlı değil. Bunu sen demedin mi bana? Adamın pişman olduğuna biliyorsun. Mahkemesinde sonra yatacak içeride. Kendini yakmaya değer mi?”
Bu arada garson masaya ayranları bırakıp başka bir masaya doğru hareketlendi. Hasan masada eline geçirdiği kaşıkla pirinçle oynuyordu.
-“Kendini yakma boşuna, fevri davranıyorsun. “ sesini biraz daha kısıp devam etti. “Bide gidip bir yerden silah bulmuşun”
-”Benim neler hissettiğimi bilemezsin” diye geveledi. Bu arada kafasını kaldırmıştı gözlerinin içi parlıyordu. Rıfat eliyle Hasan'ın omzunu sıktıktan sonra tekrar dirseklerini masaya yasladı.
-”Neler hissettiğini bilemeyebilirim ama kaç yıllık dostumsun. Seni tanıyorum sen bunu yapacak biri değilsin, aptallık etme.” derin bir nefes aldıktan sonra soluğunu verirken devam etti “Seni kaybetmek istemiyorum. Yapma bunu”
Hasan omzunu silktikten sonra pilavdan ilk kaşığı aldı. Bu kayıtsızlığı Rıfat'ın canını iyice sıkmaya başladı. Lokantanın kapısı her açılışında içeri soğuk hava doluyordu. Çatal-kaşık sesleri insanların uğultusuna karışıyordu. Gülüşenler, bir konuda hararetle tartışanlar, herkesin ayrı bir derdi vardı.
-”İnsan kendini aciz hissediyor be Rıfat..”
-”Efendim?”
-”İnsan diyorum kendini aciz hissediyor. Yani... yani babamı öldürdü ve ben bir şey yapmadan duruyorum. Millet demez mi babasının intikamını bile alamıyor. Hem bunu gerçekten yapmak istiyorum, şu işi halletmeyi yani; hemde dediğim gibi Bir şey yapmazsam kendimi korkak addedeceğim”
-”Yüzüme bak Hasan!”
Hasan göz bebeklerinde düştü düşecek gözyaşıyla kafasını kaldırdı. Rıfat devam etti:
-”Sen korkak falan değilsin. Milletin ne düşündüğü hayatında bu kadar mı önemli senin. Hem böyle düşüneceklerini de sanmıyorum, tam aksine öfkesine nasılda hakim oldu diyecekler. O herifte cezasını çekecek hapiste diyecekler.” Bir süre durup zamanında gülüp eğlendiği, şimdi karşısında gerçekten aciz görülen dostuna baktı, içi acıdı.
-”Hapiste cezasını çeksin diyorsun he?” sesinde destek isteyen bir ton vardı. İkna olmak istiyordu.
-”Olması gerektiği gibi tabi ki cezasını çeksin, sen dediğimi yap Hasan bırak Allah ından bulsun.”
bir süre etrafı taradıktan sonra yemeğini kaşıklayan Rıfat a döndü:
-”Bilmiyorum be Rıfat, ne yapacağım bilmiyorum. ” Gömleğinin manşetiyle göz yaşını sildikten sonra burnunu çekti. Pilavından bir kaşık daha aldı. Arkadaşını kararından bir nebze caydıran Rıfat da yemeğe girişmişti.
Hasan bir ara başıyla selam verdi. Rıfat kafasını çevirdiğinde adamı tanıdı. Mahalleden emekli memur İlyas amcaydı. Rıfat eliyle buyur ettikten sonra İlyas amca masaya hareketlendi. Üstünde uyumsuz ceket ve pantolon vardı. Aynı şekilde altına giydiği kazakta sırıtıyordu.
-”Selamünaleyküm gençler, rahatsız etmeyeyim şimdi ben şöyle geçerim”
Rıfat aldı selamı:
-” Aleykümselam , estağfurullah İlyas amca, buyur ya ne demek!”
Bu kadar samimi bir daveti kıramadı, sandalyeye çöktü.
-”İlyas amcacığım nasılsın? Nerelerdesin?”
-”Hamdolsun bir derdim, sıkıntım yok. Ben buralardayım be Rıfatcığım, nerede olacağım. Beni boşverin. “ Hasan'a dönüp bir süre bekledikten sonra zoraki konuştu “ sen nasıl oldun Hasanım. İnşallah daha iyisindir.”
-” Eyvallah İlyas amca, iyi olmaya çalışıyoruz.”
-” Allah iyilik versin”

O ara garson gelip İlyas amcanın siparişini alıp tüydü.
Masaya sessizlik çöktü. Rıfat konu açmak istiyordu ama aklı hâlâ Hasan'ın mevzusuna gidiyordu. Hasan elindeki kaşığı bırakıp sandalyesine yaslandı.
-”İlyas amca sence babamı öldüren deyyus kaç yıl yatar?”
Soruyu beklemeyen İlyas amca bir an şaşırdı. Rıfat'la göz göze gelince Rıfat gözünü kaçırıp kapıya doğru bakmaya başladı.
-” Valla bilmiyorum ki Hasan evladım. Ne desem yalan olur. “
-” Ömür boyu yatsa ya!”
İlyas amca söyleyecek söz bulamayıp çorbasından bir kaşık aldı. Daha sonra söze girişti:
-” Ömür baya yatsa kinin geçer mi?”
-” Onunda öldüğünü duymadan geçmez.”
Adam öfkeli surata bakınca Hasan'ın ne kadar ciddi olduğunu gördü. İlyas amca başını masaya eğmiş masadaki tuzluğa bakmaya başladı. Kafasını kaldırıp Hasan'a baktığından Hasan hâlâ İlyas amcaya bakıyordu. Bir cevap, bir yorum peşindeydi sanki. İlyas amca oldu bittiye getirir gibi:
-” Yarına kinin geçer. Merak etme” dedi.
Sözü duyan Rıfat araya girmek istedi ama ne diyeceğini bilemedi. Şimdi adam akıllı konuşmalarını dinliyordu.
-” Ne demek istiyorsun İlyas amca? Ben vefasız, umursamaz bir evlat mıyım?”
-” Yok Hasan evladım, tam tersi çok güzel, çok iyi bir çocuksun ama.. sana şöyle anlatayım.” sandalyesini biraz daha Hasan'a doğru çevirip devam etti:
-” Yolda giderken Rıfat'ı görsen biriyle dövüş ederken ne yaparsın?”
-” Girerim kavgaya beraber döveriz herifi” kaşları çatılmıştı bunları söylerken.
-”Yanlış. Ne biliyorsun Rıfat'ın suçsuz olduğunu. Rıfat'ın o adamın yavuklusuna sulanmadığını , o adamın anasına küfür etmediğini nereden biliyorsun?”
Konunun nereye gittiğini anlayan Hasan toparlandı:
-” Babam suçsuzdu İlyas amca. Yapma gözünü seveyim. Babama arsanın kirasını vermemeye ısrar edince tartışmışlar sonra adam vurmuş babamı. Hem adam götürülürken ben suçluyum demiş ya” sesini yükseltince yanlarındaki bir iki masa rahatsız olduğunu belli etmek için bir bakış attılar.
 İlyas amca Bir şey söyleyecekmiş gibi bir kıpırdandı ama sonra vazgeçip çorbadan bir kaşık daha aldı. Daha sonra tekrar konuya girdi:
-”Sen arsanın tapusunu gördün mü Hasan evladım.”
Sahi, arsanın tapusunu hiç görmemişti Hasan. Bir süre düşünüyormuş gibi durdu, halbuki cevabı biliyordu:
-” Yok. “ diyebildi sadece.
-“ Nasıl olsa yakında öğreneceksin. Ben o zaman arsayı başka birine kiralayayım dediğinde evde tapuyu bulamayacaksın. Çünkü tapu falan yok Hasan'ım.”
Hasan iyice afallamış, terlemeye başlamıştı bu soğuk günde.
-” Tapu yok mu? E her ay keyfine mi para veriyordu bu herif? “
Rıfat daha bir netleştirdi soruyu:
-” Bu para ne parası o zaman İlyas amca”
Başını Rıfat'a çevirip cevap verdi:
-” Peşkeş parası Rıfat oğlum, peşkeş parası...”
Hasan babasına yapılan bu hakarete dayanamayıp atıldı:
-” Haddini bil İlyas amca, sen neden bahsediyorsun. Ölmüş adamın arkasından günahını almaya utanmıyor musun?”
-” Madem günahını alıyorum sana anlatayım da benden de çıksın bu yük. Bir yıl evveldi herhal. Senin babanı gördüm işte; Ademle konuşuyorlardı. Daha sonra Adem cebinde biraz para çıkartıp verdi. Yanlarına yanaştım bir selam vereyim diye. Selamlaştıktan sonra baban dedi bayırın oradaki boş arsa var ya onu ben aldıydım Adem'e kiraladım. Adem'e baktım kafasını salladı. Hayırlı olsun dedim baktım yoluma. Daha sonraki günlerden birinde daireden eski bir dostu gördüm. Canı sıkkınmış iş güç derken bayırın  oradaki arsanın sahibi vefat etmiş; eşi dostu da yokmuş ki arsa kalsın. Onun evraklarıyla uğraşıyormuş garibim. Ondan dert yandı. Dedim bizim Cengiz almış öyle dedi Adem'e kiralamış. Olur mu öyle şey, yalan söylemiş dedi.
Bir ara Adem'le karşılaştım. Arsaya niye bir şeyler ekmiyorsun boşuna mı kira veriyorsun dedim. Uygun zamanı bekliyorum diye bir şeyler geveledi. Daha sonra dayanadım, tutamadım dilimi. Adem de o gün baya üzgün gözüküyor garibim. O arsanın sahibi Cengiz değil, sen ne parası veriyorsun söyle bakalım dedim. “
O ara Hasan da Rıfat da dirseklerini masaya dayamışlar, gözlerini İlyas amcadan ayırmıyorlardı.
“ Adem bir iki çırpındıysada beni tehdit ediyor dedi. Ne ile tehdit ediyor Adem'im dedim. Söylemem dedi ısrar ettim, söylemem dedi ısrar ettim; ama sonunda çıkardı ağzındaki baklayı. Meğersem senin baban..” devamını söyleyip söylememekte kararsız kalmıştı ama artık okun yaydan çıktığını anlamıştı.
“Meğersem senin baban Cengiz'i bir karıyla görmüş Reşadiye'de. Sonra durur mu? Cengiz'i tehdit etmiş  eşine çoluğuna çocuğuna söylerim senin herkese rezil ederim diye. Buda ne yapsın aman ailem duymasın diye katlanmış babana. Her ay gizli gizli para vermiş. En sonunda dayanamamış işte.”
Hasan bir anda ayaklandı “biraz hava alacağım” diye bir şeyler geveleyerek dışarı çıktı.
Rıfat:
-” Mahkemede şahitlik etmeyecek misin İlyas Amca?”
-” Bunu benim değil Adem'in isterse itiraf etmesi lazım. Ama bunlar aramızda kalsın. Belki söylememem gerekirdi ama ne yaparsın Rıfat'ım. Bir yandan da adama yazık, Hasan'a yazık. Neyse Rıfat evladım ben kalkayım artık. Geç oldu.”
Rıfat'ın cevap vermesini beklemeden masadan kalkıp kasaya hareketlendi. Ödemeyi yaptıktan sonra başıyla tekrar selam vermeyi eksik etmedi. Dışarı çıktığında kenarda oturmuş Hasan'ın yanına gidip üzerine eğildi.
-” Bana kızma Hasan'ım, Cengiz'e de kızma, hatta babana da kızma. Hayat bu herkes de biraz suç var. “
Hasan ileride sabit bir noktaya bakmaya devam ediyordu.
İlyas amca devam etti:
-” Boşuna suçlu arama. Böyle olması gerekiyormuş ama unutma sevgi adamın gözünü kör eder, kör gözle doğruyu ne kadar görebilirsin ki?”

Hasan'ın omzuna babacan bir tavırla vurduktan sonra yoluna devam etti. Hasan arkasından duygusuzca bakmaya başladı. Daha sonra üşüdüğünü fark edip içeri girdi...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder