Translate

22 Ocak 2015 Perşembe

Gölgesizler

Ayakları yere basmayan ama gökyüzüne çok sağlam tutunmuş bir roman Gölgesizler. Bize hayallerimizi gösteren, ama bulutlar arasında dolaştığımız değilde duvarlar arasında çarpıştığımız darbeli bir roman bu. Varlığa alışırken kendinizi farkında olmadan yokluğun içinde bulursanız artık sizde bir gölgesiz olmuşsunuzdur.

Var olmak için varlığın o kadar da önemli olmadığını söylüyor bize Hasan Ali Toptaş. Şehre tutulan bir aynanın yansımasında diğer tarafta köyü gösteriyor bize. Kafamızda ki dünyada zaman kavramını bir kenara atıyor. Şehirdeki bir berber; dükkanından çıktığı zaman kendini köyde bulabiliyor. Kurgumuzda eğer köye ayak uydurmasını biz istediysek bunu yapmaktan başka çaresi yoktur, ama kafamızdaki kurguları kenara atıp hayatı gerçekler yönettiğinde bile insanların yöneleceği bir kaç yol vardır. Gözlerini olanlara kapamak, oradan kaçmak veya intihar etmek.

Gördüğümüz bir resmin veyahut duyduğumuz bir adamın hikayesini düşünmekle birlikte o hikayede bir karakter olmak insana acı verebilmektedir. Kendinizi uzaklarda bulabilirsiniz mesela, çok uzaklarda. Sahi nerede o uzaklar? Hayalimizin uç noktası kadar olabilir mi? Aklımızın beş karış havada olduğunu düşünürsek beşinci karışta olabilir. Belki uzaklarda bir köydür aklımız kadarda yakındır ama. Her bir insanı özenle düşünmek gerekir ama ne kadar özen gösterirsen göster kötülük baş gösterecektir ama hayatın bedeninde zaten hastalık vardır. Her kötülükte de siz suçlu olursunuz, ve sizin canınızı acıtmaya başlar.

İç içe geçmiş, sarmaşık bir hayaldir bu kitap. Hayalinizdeki insanların size başkaldırışıdır aslında. Sizden haberleri vardır insanların. Yok olmak onlar için kaçış noktasıdır. Zaten yokken nasıl yok olabilir ki varlık...

15 Ocak 2015 Perşembe

Sahilde Kafka


"Dünyadaki herşey metaforlardan ibarettir" demiş Goethe. Bu eserin bel kemiği, dayanma noktası bu cümledir. Yaşamda karşılaştığımız her olgunun altında bizi başka bir tarafa çeken bir olgu bulunmaktadır. Kimi zaman yaşamımızı yolculuk diye özetlesek bile gitmenin verdiği acı, ve varacağımız yerin telaşı bize adeta bir kitaptır.

Tek başınıza dünyanın bir ucuna da gitseniz saf özgürlüğü tatmanız zor olabilir. Kafanızda dağınık bir dünya varken hâlâ o dünyanın esiri olarak kalacaksınızdır. Belki bu uzaklaşma zirveden aşağıya inmek gibidir, hatta bir maden ocağının en altına inerek en zoru görmektir. Bedeni işlerin zorluğu manevi zorlukların yanında bir hiçtir. Bedeni olarak güçlenmek kolay olsa da manevi olarak güçlenmek için hangi ağırlıkların altına girmek çözüm olacaktır bilinmez. 

Bizi uzaklara götürmek için kollarımızdan tutacak insan yok denecek kadar azdır. Bu zamanlarda bize eşlik edecek biri varsa o da insanın kendisidir. Kendisine uyarıda bulunacak, kızacak ve övecek olan yine kendisidir. 

Metaforlarla dolu bu eserde herkes kendi bir pay çıkartacaktır. Her karakter ayrı bir dünya, ayrı bir mesajdır. Kafanızda soru işaretleriyle okuyacağınız bu eser kafanızı karıştıracaktır. Peşinde yaprakları, tozu, toprağı sürükleyen bir fırtına gibi. Kitabı iyi anlarsanız bu fırtınadan yaprağı, toprağı hatta balığı bile ayırabilirsiniz. 


8 Ocak 2015 Perşembe

Tehlikeli Oyunlar


Etrafında insanlar varken bile yalnızlığın içinize oturduğu zamanlar olmuştur. İçinizi boşaltmak, siteminizi duyurmak istediğiniz zamanlardır bunlar. Sizi anlayacak insanlar ne kadar azdır. Onlarda sizden uzakta. Biraz daha uzaklaştığınızda insanlardan ve yalnızlığın biraz daha derinine indiğinizde orada Hikmet Benol ile karşılaşırsınız.   

Yalnızlığın üzerimize gelmesi, aynı zamanda yanımızda olan insanların bizden uzaklaşmasını bağlayabileceğimiz birçok nokta olsa da göze en az batanı sevgimizi yoğun olarak insanlara sunmamızdır. Sevgimizi insanlara sunmak aslında bu yalnızlık yolunun ilk adımıdır. İnsanları ne kadar çok severseniz zamanla onlardan da aynı sevgiyi görme arzusu baş gösterecek; ve aynı sevgiyi göremeyeceksiniz. Ne kadar çok değer verirseniz verin karşınızdaki insanlarda bir şeyler eksik olacaktır. 

Daha sonra aynı sevgiyi görememek insanlardan uzaklaşmamızın sebebidir. Karşındakini itme bu aşamada baş göstermeye başlar. Yalnızlık safına geçmeye başlamışsındır. Yaklaşan bir yağmur bulutu gibi içini karartır bu durum. Belkide Hikmet Benol olursun. İçinde söyleyemediklerin biriktikçe birikir. Ne kadar çok kelime birikirse bir cümleyi toparlamak o kadar zor olmaz mı?

İçinizde kopan fırtınaları belki kendi kendinize fısıldarsınız, kendinize sitem edersiniz. Ama zamanla sizi tek başınalığa itemeyecek insanlar bulursunuz. Hem ne güzeldir onların sohbetleri. Devamlı derdinizi dinleyecek; onlar sizi seven insanlardır. Gün gelir bizde buluruz belki. Öyle değil mi albayım?